OLAMAZ! Her yeni doğan güne bir canlı türünün yaşama hakkını savunmak için uyanıyoruz. Binler bir araya gelip sokaklara dökülüp pankartlar açıyoruz. İmza kampanyalarına katılıyoruz. Kamu kurumlarına dilekçeler veriyoruz. Kalemimiz yettiğince yazıp, çiziyoruz. Hiçbir şey yapmasak sosyal medya alanlarında birilerinin yazdığı kelamları beğeniyor ya da paylaşıyoruz. Hani onu da yapmadık diyelim kahve molalarında “bu nasıl İNSANLIK” ile başlayan cümleleri küfürlerle noktalandırıyoruz. Geçen ay hayvanların, çünkü siz buna değersiniz diyen kırışıklık önleyici kremlerin klinik deneylerinde kullanılmaması için imzalar atıyorduk. Geçtiğimiz hafta koruma altına alınması gereken arazilere plazalar yapanları eleştiriyorduk paylaştığımız öncesi/sonrası fotoğraflarıyla. Dün tedavi göremeyen kanser hastalarını hapishanelerde ölüme terk edenlere sövüyorduk. Bugün sokak hayvanlarını toplu katleden yerel yönetimleri kınıyorduk. Yarın çocuk pornolarına karşı ayağa kalkacağız, tekrar. Önümüzdeki hafta sadece kadın olduğu için öldürülenler adına sokaklara döküleceğiz, tekrar. Önümüzdeki ay türü tükenmekte olan hayvanların haklarını savunan sevimli fotoğraflar paylaşacağız, tekrar ve tekrar. Hayvan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, mahkum hakları… Doğayı koruyalım, hayvanları koruyalım, karımızı-kızımızı koruyalım, geleceğimizi koruyalım… Üçüncü dünya ülkelerinde açlıkla mücadele edenlere bir el uzatalım…
BİZ! Evet, birinci çoğul şahısta kurdum tüm cümlelerimi. Ama biz hiç o kadar da çoğul değiliz. Hatta azınlığız bu dünyada. Şayet çoğulluk olsaydık, farklı cins isimlerinin sonuna ‘hakları’ kelimesini koyup cümle içinde kullanmamız gereken bir dünya olmazdı burası. Yakın çevremize ve fikri mühim sosyal medyamıza BİZ benzeri insanları toplayıp, ahkam kesmek ve kendimizi ÇOĞUL hissetmek dışında bir şey yapamıyoruz. Yapmamız çok da mümkün değil. ÇÜNKÜ taleplerimiz dünyanın düzenine aykırı, İNSAN olmanın varlığına aykırı. Azınlığız çünkü farkında olup da konuşmayanlar, kendi konforları zarar görmedikçe ses çıkartmayanlar da bizden değil, Uğur Mumcu’nun dediği gibi “Susanlar da bu İNSANLIK suçlarına katılmış olur”. Çünkü İNSANLIK diye aradığımız şeyin İNSAN olmakla bir ilişkisi yok.
İNSAN dediğin Türk Dil Kurumu’nun tanımlamasıyla “memeliler sınıfının, insangiller familyasından, iki ayağı üzerinde duran ve yürüyen, kolları kısa, vücudunun birçok yerlerinde tüyler azalmış, çeneleri belirli, beyinleri çok gelişmiş, kafatası yuvarlak ve yüz açısı yüksek, konuşabilen tek yaratık”. Beyinlerimizin ne kadar gelişmiş olduğunu burada sorgulamayacağım. Dillerini anlamıyoruz diye diğer yaratıkların konuşamadıklarını nasıl iddia edebildiğimizi de tartışmayacağım. Diğer taraftan size kendi kelimelerimle insanı tanımlayacağım. İNSAN bir virüs, diğer insanlar dahil her şeye sahip olmak isteyen bir madde bağımlısı, daha fazlasına sahip olmak için kendi varlığından öncesini ve sonrasını düşünmeyen bir yaratık, kafatasının içindeki beyni kullanmak yerine mantığı yadsıyarak içgüdüleriyle hareket eden bir nevi kanser hücresi.
Hayatı kelime anlamıyla algılamaya çalışan ben ve benim gibiler için Türk Dil Kurumu insanlığı nasıl tanımlıyor: “insanca davranma; ,insanın değerini, saygınlığını veren öz; insana yaraşır yaşama ve düşünme ilkesi”. Peki, bu değerleri, ilkeleri tanımlayanlar kimler? Yukarıda bahsi geçen BİZ. Gördüğünüz üzere insanların umurunda bile değiliz.
Bizim tanımlamalarımızla, işte o sorguladığımız, aradığımız, sövdüğümüz İNSANLIK ne demek? Tüm canlıların ‘yaşam hakkı’na saygı duymak mı? Bu dünyaya doğacak tüm canlıların ‘yaşam hakkı’nı bugünden düşünmek mi? Aklını ve mantığını içgüdülerinin önüne koyarak yaşamak mı? Doğal kaynakların tüm canlılarca eşit kullanım hakkına inanmak mı yoksa?
İNSANLIK dediğimiz şey, sosyalizm gibi sadece sınırlı sayıda kişinin hayatına alabildiği ve hayvan hakları, çocuk hakları, kadın hakları gibi KORUNMASI gereken bir ideolojiden öte bir şey değil.
Bir gün çoğunluk olabilme hayalleriyle inadına yaşamak mı? EVET. Bir gün organize olup, İNSAN olmanın getirdiği tüm içgüdülere HAYIR diyerek, yeni adil bir dünya düzenini İNSANLIK kurmaya inanmak mı? Naiflik mi? Sıfatı naiflik olsun, işte buna EVET.
Saçmalama, olur mu öyle şey.