İçeriğe geç

Biber Çorbası Tarifi ve 80’lerde Doğmuş Çocukların 40’lı Yaşlara Dair Dertleri *

• 6-7 tane büyük boy kırmızı kapya biber • 4-5 tane acı kıl biber • 2 diş sarımsak • 2 tane atom biberi • 1 büyük boy soğan • 1 tepeleme yemek kaşığı karışık domates biber salçası • 1 tepeleme yemek kaşığı un • beyaz karabiber • 1 yemek kaşığı Sertaç’ın jalapeno sosu • zeytinyağı • tuz •

Soğanları küçük küçük doğra, sarımsakları ince ince kıy. Yemek tariflerinde bu ikilemeler mühim bak: Küçük küçük, ince ince, yavaş yavaş… Tencerenin dibini kaplayacak kadar zeytinyağı dök, içine soğan sarımsak ve atom biberini at; kokusu çıkana kadar kavur.

Yemek tarifleri ile özlü sözler:

“Burnun yanında değil mi?” – Sertaç Girgin

“Ağzın yanında değil mi?” – Anneannem

40’lı yaşlarımı hiç böyle hayal etmemiştim. 20’li yaşlarımda Rock’n Coke’ta çadırımı kurmuş, bez ayakkabılarım çamura batmış, ayağımda ödünç aldığım 45 numara lastik erkek terlikleri ile elimde biram, sahne önünde deli gibi zıplarken düşlerdim (yıl 2005). 40’lı yaşlarda kamp alanına içinde buzdolabı olan karavanlarla gelip tüm konserleri zıplayan 20’li yaşlardaki gençlerin arkasında mabadım rejisör koltuğunda viskimi yudumluyor olacaktım. Sahneye çıkacak bir rock yıldızı olmayı hayal etmedim arkadaşlar, normal bir insan gibi yılın birkaç hafta sonunu müzik festivallerinde geçirmeyi düşledim sadece.

Kokusu çıkınca içine unu ilave et ve unun da kokusu çıkana kadar hızlı hızlı karıştırarak kavur. Ah bir ikileme daha… Bu arada biberlerin çekirdeklerini çıkartıp onları doğramanız gerektiğini yazmama gerek var mı? Sertaç diyor ki, ben hala biberlerin çekirdeklerini çıkartmaya karşıyım. Ben de cevap veriyorum: İnsan savaşa karşı olur biberlerin çekirdeklerini çıkartmaya değil. Unun kokusunu aldıktan sonra içine salça ve Sertaç’ın jalapeno sosunu** ekleyip kısık ateşte hızlı hızlı karıştırmaya devam edeceğiz. Neden? Dibi tutmasın diye… Çünkü önünüzde çamur topu gibi bir şey olacak. Yarım litre suyu yavaş yavaş dökerek çamur topunuzu ince ince açın. Malzemeler bölümüne su yazmadığım için susuz çorba yapacağımızı düşünen olmadı değil mi? İçine doğradığınız biberleri atın. İyice karıştırdıktan sonra yaklaşık bir buçuk litre daha su ekleyin.

Rakıya su değil soda koyarım. Yanında su içerim. Yeni nesil meyhanelerle aram pek de iyi değil, anam babam usulü meyhane severim ben. Bizden büyüklerin affına sığınarak söyleyeceğim ki biz de az ekonomik kriz görmedik. 94’ten başlayarak sayabilirim. Saymamayım. Oysaki ben saymayı severim. Biberleri sayarım, dakikaları sayarım, tükkanla yatak arasındaki adımları sayarım ama bunu saymayayım. Ekonomi konuşmaktan çok sıkıldım. Söyleyeceğim şu ki biz ne krizler, ne yokluklar, ne yoksulluklar, ne işsizlikler, ne çulsuzluklar gördük ama rakı içmek hiç dert olmamıştı (kaç diyeyim +/-1 hata payıyla 5 yıla ortalayalım). Evsizken cebinde 35lik rakı ile dolaşan Sadri Alışık karakterlerine bir selam gönderelim buradan.

Tuzunu karabiberini ilave edin. Ne kadar tuz dediğiniz yerde anneannemin özlü sözünü hatırlatırım. Benim için avuç içi kadar tuz. Ama şimdi benim avuç içimle Sertaç’ın avuç içi bir mi? Avuç içi tuzu bir kâseye döküp kaç tane çay kaşığı kadarmış diye hiç saymadım. Karabiber mevzusuna gelecek olursak ben beyaz karabiberin rayihasını çok seviyorum ama siz düz karabiber de kullanabilirsiniz. Tam da bu noktada etikette yazan “beyaz karabiber” yazısı ile çatışalım mı? Yok, girme oralara Fuls, çık çık çık… Bakın bu sert dönüşte ikileme değil üçleme yaptım.

Bizim yakın geçmiş zaman anılarımızın şimdi 20 yaş altı gençler için ütopya olarak tanımlanacağını hangimiz düşünürdük. Sokaklardı bizim evimiz. Apartman dairelerini kitaplarımız ve kedilerimiz için kiralardık. Üniversitede öğrenciyken garson maaşıyla Beşiktaş’ta Kadıköy’de kiraya çıkabildiğimiz günleri de hatırlatsam mı? Tişörtümüzü kazağımızı mağazada değiştirip yola devam ettiğimiz hafta sonlarını? Yedi sekiz kişilik meyhane masasında “Arkadaşlar bu akşam hesap bende” demeyi? Öğle vakti caddelerden birinde yürürken “Hadi şurada iki tek atalım” demeyi? İş çıkışı “Trafikte takılacağımıza gel bir otuz beşlik açalım” demeyi? Neleri unutmuşuz değil mi?

Şimdi tüm bu mevzuya düz standart çelik tencerede başlamış olabilirsiniz. Ben zamandan ve enerjiden tasarruf için düdüklü tencere kullanıyorum. Daha doğrusu tükkana Tefal Clipso aldığımızdan beri düdüklü tencere kullanıyorum. Çünkü 80’lerde doğmuş pek çocuğun aile hikâyelerinde olduğu gibi bizim evde de –ben daha doğmadan uzun yıllar önce- patlayan düdüklü tencereden parça etler havalara uçmuş ve bir kısmı anneannemin kollarına yapıştığı için Ayten Hanım birkaç ay birinci dereceden yanıklarıyla yatak tedavisi görmüş. Yani Tefal’den sponsorluk aldığım falan yok, benimkisi safi eski teknoloji düdüklü fobisi.

Şimdi 4o’lı yaşlardayım, aç değilim, açıkta değilim. Tefal Clipso tencere alabiliyorum ama canım istediğimde meyhaneye gidemiyorum. Meyhaneler de eski meyhaneler değil. Meyhanelere parası yetenler meyhanelerin çehresini pek değiştirdi. Bundan çok değil beş altı yıl önce biz mahalle meyhanemize gittiğimde Ümran Ablam “Siz yine bütün gün bir şey yemediniz değil mi?” der, önce önümüze bir tabak patates yemeği koyar, bitirdiğimizde mezelerimizi rakımızı getirirdi.

Siz düz standart çelik tencere kullanıyorsanız, biberler yumuşayana kadar; benim gibi düdüklü tencere kullanmak isteyenler ise 7 dakika tüm malzemeyi kaynatıyorsunuz. Sonra ‘blender’dan geçiriyorsunuz. Blender da mutfaklarda yerimizi almış ama dilimizde yerini bulamamış bir kelime. En sonra bir kepçeyi kâseye koyuyorsunuz, tadını tuzunu sarımsağını kıvamını kontrol ediyorsunuz. Bir eksiği varsa takviye edip kısık ateşte hafif tıkırdatıyorsunuz. Yiyenlere afiyet, bal, şifa olsun.

Bu bir ekonomi yazısı değildir***, “mutfak bloğu” hiç değildir. Bir hasret, bir yokluk ve yoksunluk yazısıdır.

* 70’lerde ve 90’larda doğmuş pek çocuk da benzer dertleri paylaşmaktadır.

** Sertaç’ın jalapeno sosu: Bizim gibi iki üç kilodan yapmak zorunda değilsiniz. Bir miktar jalapenoyu biraz sirke biraz suyla kısık ateşte uzun uzun kaynatıp soğumadan ‘blender’dan çekin. Jalapenoların çekirdeklerini çıkartmayın.

*** Şayet bu bir ekonomi yazısı olsaydı derdim ki: Ekonomiyi canlandırmak istiyorsun? Rakının üzerindeki vergi yükünü sıfırla. Sokaklar evimiz, meyhaneler mutfağımız olsun yeniden. Ne olur? Mandıra kazanır. Kasap kazanır. Hal kazanır. Balıkçı kazanır. Gece uzar, çorbacı kazanır. Kokoreççi kazanır. Taksici kazanır. Arttırıyorum… Antidepresan kullanım oranları düşer. Ayrılık, boşanma oranları düşer. Bir haneye iki üç daire gerekmez, kiralık daire piyasasında bile rakamlar düşer. Bakarsınız hafta sonları müzik festivallerinde yatar kalkarız. Lakin ekonomi bakanı ben değilim işte…

Kategori:Uncategorized

Tek Yorum

  1. Öznil Öznil

    Fulseen, yine ne güzel yazmışsın, gözüm gönlüm şenlendi, burnum mislendi, eski günlere özlem katmerlendi 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir