Hafıza ve hatıra üzerine düşünüyorum bu günlerde. Bazı zamanlar seyrettiğim filmleri, okuduğum kitapları unutuyorum diye, yaşamış olabileceğim çok özel anları unutmuş olabilirim diye üzülüyorum. İşte o zamanlarda hafızayı hatıraya çevirmek için daha fazla not tutman gerektiğini düşünüyorum. Hafızamdaki o ana dönmenin verdiği utançla gözlerimi sımsıkı kapatıp, dişlerimi sıkıp, suratımda ekşi limon yalamışım gibi bir ifadeyle, tırnaklarımı avucumun içime saplarken kafamı sola doğru çevirdiğim bazı hatıraları gerçek zamanlı kağıda döktüğüm not defterlerini atmış olduğumdan sebep kızıyorum zaman zaman kendime. Zaman zaman boş bir sayfanın karşısına geçip, bir sigara yakıp, yazmayı düşlüyorum. Yazmak ne zaman bu kadar zor oldu, onu düşünüyorum.
Hafızamdaki ilk hatıra üç yaşımı doldurduğum gün, doğum günüm. Beni az çok tanıyanlar ilk hatıramın bir doğum günüme dair olmasına şaşırmayacaklardır. Aydınlık bir oda ve beyaz çarşaflara vuran güneşi hatırladığıma göre mevsimini ve iklimini şaşırmış bir Aralık günü olsa gerek. Dağınık bir yatağın içinde annemle sevişiyoruz. Gülüyoruz. Buklelerimi parmaklarına sararak saçlarımla oynuyor. Kuaföre gitmek ve saçlarımı kestirmek hakkında konuşuyoruz. Biraz korktuğumu biraz da heyecanlı olduğumu hatırlıyorum. Annem kesilen saçlarımı saklayacağımıza söz veriyor. Bir kız çocuğunun saçlarına ilk makasın değişi, anne olsam ben de saklardım sanırım. Hafızamdaki bir sonraki görüntü ise kuaförün olduğu kata çıkan dönen merdivenler, gri merdivenler ve kahverengi tutacaklı bir tırabzan. SON.
Sondan sonra fotoğrafçıya gidip yeni kırmızı elbisem ve tüm dişlerimin sayılabildiği gülüşümle fotoğraf çektirmişiz. Sadece doğum günleri ve bayramlarda yeni elbiselerin alındığı yıllardı. Yeni bir elbisenin değerli olduğu yıllardı. Anneannem ve babaannemin vitrinlerinde hala durur o fotoğrafım. Hani şimdilerde mevcudiyetimizden memnuniyetsizliğimizi gösteren, türlü cep telefonu uygulamalarıyla farklı filtrelerde yeniden renklendirdiğimiz fotoğraflar var ya, sonrası mevcudiyeti o renklerin sıcaklığındaki doğum günü fotoğrafları.
Hafızamdaki ilk hatırayı benden başka hatırlayan yok. Bazı zamanlar gerçekliğini sorgulamamdaki sebep bu. İlk kesilen saçlarım da yok. Saçlarıma ne yaptınız diye sorabileceğim kimse de yok.
İki gün önce anneannem 72 yaşını doldurdu. Tüm aile birlikteydik. Hani bir zamanlar sadece doğum günleri ve bayramlarda alınan yeni elbiseler gibi, artık sadece doğum günleri ve bayramlarda hep birlikte olabildiğimiz günlerden biriydi. Artık yeni elbiselerin değil birbirimizle geçirebildiğimiz zamanın değerli olduğu günlerden biriydi. Bir arada olduğumuz her zamanki gibi gürültülü, eğlenceli, heyecanlı, hareketli, neşeli ve güzeldik. Sıcaktı. Hafızalardan silinmesin diye kısa bir filmini çektim gecenin. Biz hep bir ağızdan dedem anneannemi öpsün diye tezahürat yaparken, anneannemin yanaklarını dedemden nasıl sakındığını unutmayalım istedim. Her birimiz kendi hayatlarımıza döndüğümüzde zaman zaman bu anı hatırlayalım istedim.
Dünyanın tarihi ile kıyaslandığında hiçe yakınsayan bu iki zaman dilimi bu gece kayıtlara geçsin istedim. Dünya tarihini değiştirecek anlar değildi oysa. Zaman zaman dünya tarihini değiştirebileceğimi düşünüyorum. Zaman zaman bu düşünceden vazgeçiyorum. Hala deneyimliyorum. Diğer taraftan kütüphanemde hala yüzleşmekten çekindiğim utançlarımla dolu iki defter tam karşımda dururken kendimi iyi hissettiren bir anı saklamak istedim. Di’li geçmiş zaman yaralarımla başa çıkmak için miş’li geçmiş zaman yaralarımı kazdığım günlerdeyim. Çünkü belki biraz geç oldu ama şu yaşımda huzurun ne demek olduğunu buldum, huzuru buldum, kendimi huzurlu iken buldum. Ve artık biliyorum ki o defterlere vakti zamanında ne yazmış olursam olayım, sonuçta çok mutlu bir hayat yaşadım.
İlk Yorumu Siz Yapın