İçeriğe geç

Aşk*

magimel-binoche-les-enfants-du-siecleBiz ayrı dünyaların değil, ayrı gezegenlerin insanlarıyız: O iş olmaz!

Evin bir köşesine Şems otursun, diğer köşesine Hayyam. İkisinin de meramı aşk olsun. Biri semada, biri kadehte yok etsin benliğini.İkisinin de aşkları baki olsun. Biri desin ki “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışında ki biçim değil içinde ki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir”. Diğeri desin ki “Ey dünyanın işinden haberi olmayan sen yoksun, dünya esen yel üstüne kuruldu. Varlığımız iki yokluk arasındadır, çevrendekiler de hiçtir sen de bir hiçsin”. Ama aşk olsun!

(Türkçedeki tüm anlamlarıyla, aşk olsun)

O gezegenden biri bu gezegenden birine aşık olduğunda, o iş benzer mi sanırsın Şems’le Mevlana’nın aşkına. O gezegenden biri bu gezegenden birine aşık olduğunda, Şems’le Hayyam gibi evin iki köşesinde otururlar, diller lal olur, gözler konuşur. Aynı kanepede buluşamazlar, dünyalı hiç olur, yabancı hiç olur, aralarındaki mesafe hiç olur. Sonunda o kanepeyle o ev de hiç olur. Bir de bakmışsın ki gözler de susar, aşk dediğin hiç olur. Hiç dediğin aşk olur.

(Türkçedeki tüm anlamlarıyla, aşk olsun)

Aşk dediğin hiç olacak zaten, hiç olmayan şey aşk mı olur(!). Aşk dediğin şeyin bir kelime ile karşılığı, birkaç kelime ile tarifi mi olur. Kifayetsizliğimizin telaffuzudur ‘aşk’ diye yazılan, yazıldığı gibi okunan 3 harfli ses. İster Şems ol, ister Hayyam; ister dünyadan gel, ister yabandan; ister şu hayatı yakalayan ol, ister ıskalayanlardan, herkesin meramı bir. Yoluna yoldaş, ruhuna ruhdaş, hayatına eş, aşkın herhangi anlamından birine aşık arar dururuz. Erebilirsek o mertebeye, gün gelir aşk dediğimiz şeyin içinde hiç, hiç dediğimiz şeyin içinde aşk oluruz.

(Türkçedeki tüm anlamlarıyla, aşk olsun)

Sanır mısın, aşk dediğin sonradan olma, bir bakıştan doğma. Aşkı arıyorum diye çıktığın her yol, kendi derinliklerine giden yoldur. Ne demiş üstat Şems: “Ne yöne gidersen git, doğu, batı, kuzey ya da güney, çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.” Bu yüzden değil midir, aşk sana dünyaları verir. Dünya içimizdeyken, aşk nasıl dışarıda olsun, bizden ayrı dursun. Ne demiş üstat Hayyam: “Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz, iki başımız var bir bedenimiz; ne kadar dönersem döneyim, çevrende er geç baş başa verecek değil miyiz?” Ama illa ki aşk olsun; açalım ki şu gönülleri iki anka kuşu konsun.

(Türkçedeki tüm anlamlarıyla, aşk olsun)

O gezegenden biri bu gezegenden birine aşık olduğunda ise o iş olmaz! Olmaz dediğim, tüm ahlakçıların, tüm toplumcuların kabul ettirdiği kurallar içinde olmaz. Oysaki onların da erişemeyeceği bir yer vardır elbet: hiçlik. Ten tene değdiğinde aşk olur, ten tene değmezse aşk dediğin büyür hiç olur. Gün gelir, bir günlüğün bir sayfasında kifayetsiz üç beş kelime olur.

20 Şubat 2012 (4′üncü Gezegenden)

Kategori:Eski Kelamlar

Tek Yorum

  1. olsaydı bu yazının şarkısı… bu olurdu derim 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir