İçeriğe geç

Öpemezsin!

öpemezsinDudaklar bir insanın en özel yeridir; hanımlar, beyler! İzinsiz o alana giremezsiniz. İzinsiz hiç kimseyi öpemezsiniz. Hatta dudaklar, memelerden, vajinadan, penisten bile daha özeldir! Seks işçilerinin neden öpüşmediğini bir düşünün; hanımlar, beyler!

Az önce bir parmak hesabı yaptım da 209 gün olmuş burada bir şey yazmayalı. Beni sorarsanız, iyi değilim. Kızgınım, çok kızgınım.

Birkaç hafta önceydi, belki de bir iki ay… Hafızam eskisi kadar iyi değil. Şaraphanedeyim. Tatlı bir telaşım var, yarım saat sonra misafirlerim gelecek. Elimde vazolar bahçeye dalmışım, gül kesiyorum. Datça’nın abiler tayfasından biri, bana doğru yürüyor. “Hoş geldin” diye sesleniyorum gülümseyerek. Buraya yerleştiğim ilk günlerde tanıştığım biri. Çalışkan, yardımsever, güler yüzlü, özgürlük ve eşitlik diyen bir partinin üyesi, okuryazar, bilgili…

Ah benim Datçalı naifliğim!

Elim kolum dolu, “Nasılsın abiciğim?” derken yanağımı uzatıyorum. Şap diye dudağımdan öpüyor! Şimdi çok iyiyim. Oh nasıl da güzel öptüm” diyerek arkasını dönüp koşar adım çıkıp gidiyor. Ben ardında donakalmışım.

Tenha, loş bir sokakta karşıdan gelen bir siluet değil bu adam… Evime girmiş, kahvemi içmiş, meyhanede sevgilimle otururken masamıza buyur edilmiş, imza günüme gelmiş bir adam –bundan sonra abi değil, adam; çünkü abi bir sevgi sıfatıdır.

Ah benim öğrenilmiş çaresizliğim!

Belki de sorun hafızamda değil, biz insanlar böyle anları hafızadan silmek istiyoruz. Bu toprakların kültüründe taciz vardır; hanımlar, beyler! Tek bir kadın ya da erkek tanımam hayatında en az bir kez tacize uğramamış olsun. Ama bu ‘ufak tefek’ şeyler konuşulmaz. Bizim, daha çocukken istemeden oturtulan kucaklarda, zorla verdirilen öpücüklerle başlayan; caddelerde, otobüslerde, barlarda gelişen; iş yerlerinde pekişen savunma mekanizmalarımız var.

Ah benim İstanbullu reflekslerim!

Ne sevgilime anlattım, ne yoldaşıma. Adamın bir daha yanıma iki metreden fazla yaklaşmasına izin vermedim. Kalabalık ortamlarda denk geldiğimizde, her konuşma çabasını tersleyerek yanımdan kovaladım.

Geçtiğimiz hafta… Yine şaraphanedeyim. Pek keyifli bir kalabalık var. Dolunayda caz konseri veriyoruz. Yorgun ama çok mutluyum. Derken, adam suratında yavşak bir gülümseme ile karşımda dikiliyor. Cemiyetin sevilen bir üyesi, herkes gibi o da orada. Bir tersliyorum, iki tersliyorum, sonra cevabımı alıyorum.

“Öperim bak şimdi kız seni!”

Öpemezsin! Dudaklarıma kırmızı ruj sürsem, etrafı kahkahalarımla şenlendirsem de sen beni öpemezsin! Öpemezsiniz! Ne beni, ne başka bir insanı, ne bir çocuğu ve hatta o an rızası yoksa karınızı, kocanızı, sevgilinizi bile öpemezsiniz. Bu topraklarda pek çok tecavüz vakasının, belediyenin verdiği yetkiye dayanarak karı koca olarak ilan edilen insanlar arasında gerçekleştiğini hatırlatırım; hanımlar, beyler! İşte bu yüzden öpemezsiniz! Bir insanın dudağına güven, sevgi ve aşktan başka hiçbir şey değdiremezsiniz. Dudaklar açıktadır, savunmasızdır, kırılgandır. Dudaklara bulaşan acıyı silemezsiniz.

Ah benim dinmek bilmeyen kızgınlığım!

Tacizden daha da kötüsü nedir biliyor musunuz; hanımlar, beyler? Tacizin devam edeceğine dair tehdittir. En son ne zaman bu kadar midem bulanmıştı, bu kadar korkmuştum, hatırlamıyorum bile.

Neden mi? Çünkü biz Datça’da yaşıyoruz. Bu coğrafya üzerindeki en özgürlükçü, en örgütlü, kadın inisiyatiflerinin en güçlü olduğu kasabalardan birindeyiz. İstanbul’da geçen “Bugün metrobüse bineceğim, etek giymeyeyim” yıllarının ardından, meme ucumuz gözükmesin diye taktığımız o zoraki sutyenleri fırlatıp attığımız topraklara yerleşmişiz. Taciz ve tecavüz haberlerini gazetelerden takip ederken gardımızı düşürmüşüz; hanımlar, beyler!

Doğal olan sürekli gardını alıp, dikenlerini çıkartarak yaşamakmış gibi kendime kızıyorum. 35 yaşında koca kadın olmuşum, Fulsen olmuşum, dudaklarıma tecavüzle tehdit ediliyorum. Oysa ben sevgi dolu bir öpücüğün bedelini en ağır ödeyenlerden biriyim ki o gün ölmediğim için bugün yazıyorum.

Ah benim kafasına her vurduğumda başka bir delikten yükselen egom!

Ben, ben diye bağırmaya bırak; bir tek sen misin sanıyorsun? Datça’nın abiler tayfasından başka biriyle konuşmaya karar veriyorum durumu, adamla en sık görüşenlerden biri. Daha adını söylediğim anda ne anlatacağımı anlıyor. Meğerse adam sabıkalı! İsmi lazım olmayan abim, kendi kadın arkadaşlarını ondan nasıl uzak tuttuğundan bahsediyor. “Akıldan hasta o ama daha fazlasını yapamaz” diyor. O “daha fazlası” derken, benim midem daha fazla bulamıyor. “Kendisi konuşmaktan anlamaz, sevgilisine söyle kulağını çeksin, bir daha senin sokağından geçemez” diye ekliyor. Tüm bunları işittikten sonra benim bu yazıyı yazmaktan başka çarem kalmıyor.

Datça’da normalleştirilmiş, meşrulaştırılmış, süregelen bir taciz zincirinden bahsediyorum; hanımlar, beyler!

Ceza hukukunda bir insanı öpmekle tehdit etmenin yeri olmayabilir ama Fulsen hukukunda bunun cezası sabittir. İşbu sebepten o adamın adını bu sayfalara yazmayacağım. Bilmesi gerekenler ve müdahale inisiyatifi olanlar, onun kim olduğunu çoktan öğrendi.

Ben onun adını söylemeyeceğim çünkü adını bilirseniz, arkasından konuşursunuz. Oysa bu olay konuşulacak, onun da içinde olduğu her cemiyette yüksek sesle ve hatta küfür ve yergi ile konuşulacak ve o bunların hepsine bizzat şahit olacak. Ne kadar acınası bir adam olduğunu söyleyen herkesi onaylamak zorunda kalacak. Toplumsal maskesini bozmamak için kendi kendini aşağılamak zorunda kalacak. Bu da onun cezası olacak.

Sezonun bu yoğunluğunda, 35 derece sıcakça, işi gücü bırakıp içimdeki şu kızgınlığı atmak için yazdım. Evet, 209 gün sonra yeniden yazdım. Aklınızdan her “Fuls neden artık blogda yazmıyor?” diye geçirdiğinizde bu son cümlemi hatırlayın. Diken üzerinde yaşamak mı daha iyi, özgürce nefes almak mı? Benim blogda yazmam mı iyi; sevgilimi öpüp, şarabımı yudumlayıp sessiz sakin yeni romanımı yazmam mı?

Kategori:İtirafname

9 Yorum

  1. Mine Zorlukol Mine Zorlukol

    Öyle biri değilseniz neden alınıp kırılıp kızacaksınız ki. Yazı yeterince dikkatli yazılmış, bence yazra değil, adama kızın, çevrenizde bu tür davranışlara gülerek, hoşgörülü, tatlı bir kızgınlık yerine gerçekten kızın.

  2. FULSEN HANIM, YAZINIZDA DATÇA’ YI SAPIKLARIN MEKANI GİBİ GÖSTERMİŞSİNİZ, NEREDEN GELDİNİZ BİLEMEM DE BEN İSTANBUL’ LUYUM, ORADA KADINLARA NELER YAPILDIĞI HERGÜN GAZETE VE TV’ LERDE GÜNDEM OLUYOR, EVET İZİNSİZ KİMSE KİMSEYİ ÖPEMEZ, BU TACİZDİR, LAKİN DATÇA OLARAK YAZARSANIZ BURADA YAŞAYAN İNSANLAR ALINIR, KIRILI VE HATTA KIZARLAR, LÜTFEN HASSASİYETLERE DİKKAT EDELİM, SALT KENDİ HASSASİYETİNİZİ YAZDIĞINIZDA BİR BAŞKALARINI KIRMAMAYA DİKKAT EDELİM, O DENSİZ ADAM KİMSE ONA HADDİNİ BİLDİRSE İDİNİZ KEŞKE, BURADA YAPTIĞINIZ ÇOK YANLIŞ, SANKİ DATÇA’ DA TÜM ERKEKLER BU SAPIK HERİF GİBİ GÖSTERİLMİŞ, AYRICA SİZİN ÇEVRENİZDE BÖYLE SAPIKLARIN OLMASI, TÜM DATÇA’ DA VARSAYILAMAZ DEĞİL Mİ, AYRICA MADEM TEKRAR BÖYLE BİR ŞEY YAPABİLİYOR, HERKESİN İÇERİSİNDE HADDİNİ BİLDİRSE İDİNİZ, ÖZBE ÖZ İSTANBUL’ LU OLARAK İSTANBUL’ DA NE ŞEREFSİZLERİN OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLENLERDENİM, NEYSE YİNEDE GEÇMİŞ OLSUN, LAKİN DAHA DİKKATLİ YAZARSANIZ BİZLERDE ALINMAYIZ.

    • Hasan Hasan

      sözlerinize ben katılmıyorum. yazının noktası virgülü her şeyi yerli yerinde. datçalılardan bahsedilmiyor, datça’da yaşayan bir erkeğin yaptığı tacizden ve bu tacizi sürdürme cesaretinden bahsediliyor. öylesi bir erkeği, toplum içinde rezil etseniz, inanın siz daha fazla rezil olursunuz. bir konuda size katılabilirim, yardım istenen çevrenin duyarsızlığı. evet ve maalesef güzelim datçamız duyarsız insanlarla doldu ve göç aldı. sevgilisini o iğrenç erkekten koruduğunu itiraf eden kendisinden yardım istenen erkek bile kayıtsızlık gösteriyorsa, bir kadının bu kadar güzel ve duyarlı yazıyı yazmış olmasından başka bir çaresi kalmamıştır. bu maksadına en uygun yazıya, asıl sizin verdiğiniz cevabın içeriği yakışmamış. diğer datçalı erkekleri korumaya çalışırken, yazarın çevresindeki böyle sapık insanların varlığını dillendirmeniz, hiç hoş değil. hiç bir kadın çevresinde sapık erkekler barındırmaz. bir kadının, değiştiremeyeceği sosyal ortamlara böyle erkekler dadanıyorsa, sanırım tek çözüm diğer erkeklerin tepki vermesi. eğer onlar aynı kafada değillerse.

  3. Mehmet AİTINKÖPRÜ Mehmet AİTINKÖPRÜ

    Yazınjn yalnızca bir noktasına katılmıyorum…:Seks işçileri adlandırdığı insan gurubu aşkı kirleten bir işi yapıyor..Onları böyle adlandırmakla kadını aşağılıyor. Ve işe meşruiyet kazandırma gayreti gibi…
    Doğaldır ki,insan sevdiğine kendini öptürür vs…..

  4. Ne kadar kızdım okurken, içim şişti. Çocukluğumdan beri uğradığım sayısız tacizi hatırladım. Arada çay koymak için kalkıp orospu çocuğu diye diye sesli olarak kustum öfkemi. Bu pis yapış yapış herifler nedense aynen anlattığın gibi kabul görür ve ‘idare’ edilirler. İki yüzlülüğümüzün birer maddeleşmiş sureti olarak. Cezada kanunda yeri yok diye yayılır bunlar tarlaya ineğin yayılması gibi. Çıkar çıkarabşlirsen dışarı. geçmiş olsun iyi ki yazmışsın.

  5. Sevgilinizi öpün,şarabınızı için,yeni romanınızı yazın.Sevgilinizi öpün,bloğunuza da yazın,şarabınızı için : ) Yazınızı çok beğendim umarım devam edebilirsiniz

  6. Kuşlar uçuyor, zaman kimse için durmuyor, elbette ki şarap, deniz, kitaplar önceliği olmalı özgür bir ruhun, ya da işte her ne mutlu ediyorsa onu, blog yazmak da bir nevi bizden sonrakilere hislerimizi, yaşadıklarımızı kayda geçmek gibi bu yüzden seviyorum bir nevi günlük gibi ama ben de her gün yazmıyorum o zaman işe dönüşüyor.. Dudak mevzusuna gelinceyse evet çok haklısın, bir insanın en özel organı bence de önce dudakları sonra da gözleridir..

    Bu yüzden kime aşık olduysam ne doya doya öpebildim ne uzun uzadıya bakabilirim ben…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir