“Satın alma, sahiplen” sosyal sorumluluk hareketi bu kadar destek topluyor da neden ben ne zaman “Doğurma, evlat edin” desem olay oluyor?
Bu ülkede, mahkemelerce korunma kararı çıkarılarak devletin bakımını üstlendiği 14 bin çocuk var. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının, yasa kapsamında bakım altında bulundurmadığı ama sosyal güvenceleri olmadığından korunması gerektiği düşünülen 0-4 yaş arası 2 milyon çocuk var. Yaklaşık 6 bin çocuksa sokaklarda yaşıyor. Diğer taraftan yine bu ülkede saatte 160 bebek doğuyor. Yılda ortalama 1,4 milyona tekabül eden yeni doğanların bir kısmı, korunması gereken çocuklara dair rakamlara ekleniyor. “Bu ülke” diye giriş yapmış olsam da farklı rakamlarla bu dünyanın gerçeği.
Peki, devletler koruma altında olan çocukların ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabilir? Hele de bizim mevcuttaki devletimizin yetiştirdiği çocukların gelecekte olacakları kişileri bir tahayyül edin! Bugünkü karakterlerimizin, hayata bakış açılarımızın 0-7 yaş döneminde yaşadıklarımızın eseri olduğunu da buna ekleyin.
Eğer bir çocuğun maddi-manevi ihtiyaçlarını karşılayabilecek gücünüz olduğuna inanıyorsanız, “Doğurmayın, evlat edinin” diyorum. Ne zamana kadar? Çevremizde ailesiz ve sosyal güvencesiz çocuk kalmayana kadar! Ondan sonra hala istiyorsanız, doğurun.
Ama bugün, sizin verebileceğiniz ilgi, sevgi ve olanaklara ihtiyacı olan bu kadar çok çocuk varken, siz kendinizi tatmin edeceksiniz diye bir çocuk daha dünyaya getireceksiniz ve doğal kaynakların ‘eşit olmayan’ dağılımında, onların sahip olabilecekleri hakları yiyeceksiniz. Kabul edemiyorum!
Neyi kabul edebilirim? İçgüdülerinizi! İçgüdülerimizi! Bende onlardan yok zannetmeyin. Sadece İNSAN değil, bu dünya üzerindeki tüm CANLIların yegane varlık sebebi üreyip türlerini devam ettirmek. 15 yaşına bastığımız andan beri tüm hücreleriniz, ürememiz için avazı çıktığı kadar bağırıyor. Doğanın gerçeği bu, inkar edemeyiz. Ama son 50 yılda günümüzdeki şeklini verdiğimiz toplumsal kurallarla, bu üreme arzusunu 30’lu yaşlara kadar bir şekilde durduruyoruz. Yine günümüz dünyasında, bir çocuğa sahip olmanın getirdiği maddi sorumluluğun büyüklüğü de bu durdurma sürecine katkıda bulunuyor. Ama içgüdülerimizle birlikte doğuştan sahip olduğumuz bir şey daha var, beynimiz. Ki en fazla da içgüdülerimizi sorgulamaya yarıyor kendisi. Onu biraz kullanalım, yeni ve biraz daha adil bir dünya kurmak için bir süre doğurmayalım. Çok değil, rakamlara bakarsak iki yılı geçmeden bu adaletsiz düzeni bozabiliriz.
Ne zaman bu konu açılsa, ortalamanın biraz üzerinde iyi bir münazaracı olduğumdan sebep, karşı taraf savunmamı mantıklı bulur ama hemen arkasından ekler “Hiç mi doğurmayacaksın? Bir tane kendininkini doğur sonra evlat edinirsin”… O zaman anlıyorum ki mantık, içgüdülere karşı olan savaşını kaybediyor.
Bir şey yapmak gerek ve o bir şey, sosyal medyada karşınıza çıkan bir sokak çocuğunun veya Afrikalı aç bir bebeğin durumunun vahametini yakalamış bir fotoğraf karesini beğenip, paylaşmaktan daha fazlası. İşte o zaman hissediyorum ki içimdeki sosyalist, içgüdülerimdeki faşiste karşı olan savaşında kan kaybediyor. Gücüm sadece hayal etmeye yettiği için hükümet olduğumu hayal ediyorum böyle zamanlarda ve ülkede iki yıl için doğumu YASAKLIYORUM. Padişah şimdilerde konuşuyor ya “En az üç çocuk istiyorum. Senin bedenin, benim kararım; kürtajı yasaklıyorum” diye. Ben de “Senin kukun, benim kararım. Doğurmayacaksın; bir çocuk evlat edinip onu sevecek, ona sahip çıkacaksın” dediğimi hayal ediyorum.
İnsan-çocuğunun genetik kodlarına kayıtlı sahip olma arzusunu egale edemediğimiz sürece, en akılcı sosyalist sistemlerin bile ancak dikta ile gelebileceği gerçekliği beni korkutuyor. Sonra bir kitap okuyorum, bir film izliyorum ya da birkaç yeni insanla tanışıyorum derken içimdeki azınlık duygusu hafiften siliniyor. Yalnız değilim, diyorum. Yeni bir ülke kurup, yeni bir dünya yaratabiliriz diyorum. Hala bir umut var diyorum. O umut da ‘bizim’ yetiştireceğimiz ‘tüm’ çocuklarda diyorum.
Her cümlenin altına imzamı atarım. Yalnız olmadığımızı farkettiğimiz bu anlar gerçekten çok rahatlatıcı. Durum iç açıcı olmasa da, yalnız olmamak iyi.
çok şey söylenebilir, ama benim açımdan kararlarının temelinde bencillik yatıyor
“bir sahaf kitabındaki nem ve küften
elime geçen inanılmaz sevinci
birilerine geçirememekten
gelişti bende bu bireysellik bilinci.”
Metin Altıok