Bi’ ağlasam, bitecek her şey. (Dikkat: “bir ağlasam” veya “bi-ağlasam” değil; “bi’ ağlasam”)
En son ne zaman ağladığımı hatırlamaya çalışıyorum, bi’ vakittir. Yüreğimi sıkıştıran bi’ filmin sonunda ya da bi’ arkadaşın ölümündeki ağlamayı kastetmiyorum. En son ne zaman öz’üm için ağlamıştım? Bi’ vakittir sadece düşünüyorum. Ağla(ya)mıyorum ve düşünüyorum. Neden düşündüğümüzü düşünüyorum. Neden düşünüyoruz ki? Tüm bu düşünceler, bi’ gün evren addettiğimiz o büyük enerjinin şuursuz bi’ parçası olmayacak mı? Neden hala düşünüyoruz ki?!
“Nasılsın?” diye soruyor insanlar beni gördüklerinde. Bu soruya ehemmiyet verdiğimden sebep cevaplamadan önce iyice düşünüyorum, acaba nasılım diye. Cevabımı anlamlandırmak için “Neye kıyasla nasılım?” diye geri soru yönlendiriyorum soranlara. Sonuçta dilin telaffuz edebileceği her kelimenin göreceli anlarımı yok mu kişisel lügatlarda? Bu sebepten soruyorum, yanlış anlaşılmalara mahal vermek istemem. Yanlış anlamayın sakın, anlaşılmak gibi bir derdim olmadı hiçbi’ zaman. Ama yanlış anlaşılmaktan çok korkuyorum. Soruma tanımlayıcı bi’ yanıt vermeden gülümseyip geçenlerin, ilk sorusunu cevaplamayı gereksiz buluyorum.
Peki, siz nasılsınız? Gayet iyi misiniz? Daha iyi günleriniz de oldu mu? İyi deyince iyi mi olacaksınız? Siz nasılsınız? Ben bugün az tütsülenmiş ve biraz da terliyim ve daha çok da düşünceliyim. Neden inatla düşünüyoruz ki? Ben mi nasılım? Kirli ama güzelim bugün.
Kedilerimse benden de güzel. Onları düşünüyorum. Hatta en çok da onları düşünüyorum. Bana bi’ şey olursa on(lar)a ne olur diye düşündüğümüz ne kadar şey var ki bu hayatta? Peki bunu neden düşünüyoruz ki??!
Değersiz hayatlarımızı, nasıl da merkezine koyuyoruz evrenin. Bensiz on(lar)a ne olur, mu? Hiçbi’ şey olmaz!! Bensiz, sensiz, onsuz, bizsiz, sizsiz, onlarsız hiç kimseye hiçbi’ şey olmaz.
Hayatı, ismin halleriyle öğrenmiş bi’ neslin çocuklarıyız biz. Daha ilk gençliğimizden bile önceydi, her şeyi öznelleştirmeyi öğrendik. ‘Öz’ümüzü değil ‘özne’mizi öğrendik – öyle eğitildik. Ardından da kucak dolusu iyelik ekleri verildi ellerimize. Evreni kendimizden ibaret bi’ yer belledik. Bi’ ağlasam. Bitecek her şey. Çok uzun zaman oldu ben ağla(ya)mayalı.
Düşüncelerimi belirlediğim çerçeveler içinde bile tutamıyorum şu günler. Odaklanamıyorum hiçbi’ şeye veya hiç kimseye. Bunca şeyi yazdıktan sonra bile neden düşünüyorum ki? Tesadüfen geldiğimiz bu dünyada ‘yaşamak’tan bile daha neden’siz, nasıl’sız kısaca anlam’sız bir fiil ‘düşünmek’.
Hayat değersiz. Bu konuyu benimle öznelleştirmeyin ve de özelleştirmeyin, çoğunuzun size aitmiş gibi betimlediği hayatlar da en az benimkisi kadar değersiz.
Hayat değersiz. Bana dair güzel ve özel çok fazla şey ama ‘hayat’ onlardan biri değil.(Dikkat: “hayat’ım onlardan biri değil” demiyorum zira ‘hayat’ artık sonuna iyelik eki takmamı gerektirecek kadar ‘bana dair – bana ait’ bi’ özelliğe sahip değil)
Ve bi’ gün gelecek, yıllardır benim olması gerektiğini iddia ettiğiniz bu değersiz hayat için göz yaşı dökeceğim. Evren dediğimiz o büyük enerjinin çok küçük bi’ parçasının ‘hayat’ adıyla hapsedildiği, zaman zaman biçimli zaman zaman biçimsiz şu bedende, düşünerek geçirdiğim günler için ağlayacağım. İşte o gün bitecek. Tesadüfen başlayan her şey en ince detayları planlanmış şekilde bitecek. İşte tam da o vakitte bu hayat içinde yapabilecek ‘tek gerçek’ seçimi yapmış olacağım.
Tüm zamanların öznesi: ben (yalın ve sade)
Hallerime bakalım: Beni sevin, beni koruyun, beni sakının ve beni saklayın (kendimi belirliyorum). Bana gelin (kendime yönlendiriyorum). Bende kalın (kendimde sizi bulunduruyorum). Benden gitmeyin (ayrılmak için henüz erken, içilecek bi’ kaç kadeh şarabımız daha var).
Bi’ ağlasam. Bitecek her şey. Ama bugün değil.
15 Haziran 2011 (Yardımcı Kadın Oyuncu)
İlk Yorumu Siz Yapın