Gülümsüyorum. Gülümsemek çok önemlidir. Gülümsemek işimizin bir parçasıdır. Mülakatlarda kaç dil bildiğimiz, hangi üniversiteleri hangi derecelerle bitirdiğimiz, hangi kurumların hangi projelerinde çalıştığımız gibi detayların yanı sıra gömleğimizin dekoltesine, bacak bacak üstüne atarken firiktik verip vermediğimize ve hepsinden öte nasıl gülümsediğimize bakılarak özgeçmişlerimiz değerlendirilir.
Gülümsüyorum. Kapıdan girerken, asansörden çıkarken, çayımı doldururken, masama geçip bilgisayarımı açarken kiminle göz göze gelsem gülümsüyorum. Memelerim patlamak üzere, sutyenimin kopçasını kırıp gömleğimi parçalayarak firar edecekler birazdan. Biz her gün sutyen takmak zorundayız, prezantabl görünmenin bir parçası diye de kendimizi kandırırız. İşin aslı
Yorum Bırak
İstanbul’dan ayrılıp Antalya’ya gidişimden on gün sonra, Datça’ya gelmemden iki hafta önceydi. Luna’nın intihar teşebbüsünün üzerinden henüz on dokuz saat geçmişti. Luna benim hem çocuğum hem annem, ikisinden de öte hayat arkadaşımdı. İnsan hayat arkadaşı ne yapmaz? Ben önümdeki beş aylık kalkınma planını çöpe atıp ilk kalkan uçağa atlamıştım. Büyük cümlelerle vedalaştığım şehre, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmış bir köpek gibi sessizce geri dönmüştüm.
Yabancı değil, benden bir parça. Kendimi bildim bileli hep içimde bir yerde durur, ara sıra yoklar, şimdilerde yakamı bırakmıyor. Hani sabahın köründen akşamın bir vaktine, oradan oraya sokaklarda sürüklendiğin bir günde, hava soğuksa, hele de yağmur varsa, bir de ayakkabıların su almışsa, hiçbir kuytuda için ısınmıyorsa ve kendini pis hissediyorsan ve çoraplarını kurutacak bir yer bulamadıysan ve de çok yorgunsan, zorla bile gülümseyemiyorsan, kahvenin şarabın hatta sigaranın dahi tadı kaçtıysa yarenine dönüp dersin ya: