İçeriğe geç

Bir yalan söyledim, gerçek oldu..

Garson ve MutluYalanlarınıza dikkat edin, bazılarının altından çocukluk hayalleriniz çıkabilir! 

Tecrübeli eleman arandığını söyleyen ilana bir kez daha bakıp manyetik bir alana girmişim gibi çekiliyorum içeriye.

Geçen akşam bizim masaya servis yapan uzun boylu çocuğun yanına gidiyorum. Yakışıklı garsonlar hep hatırlanır. Bir de komik ve hoşsohbet olanlar.

“Eleman ilanı ile ilgili kiminle görüşebilirim?”

“Siz şöyle oturun, ben patrona haber vereyim.”

Cümleyi kurduğum anda pişman oluyorum ama köprüden önce son çıkışı kaçırmış bir çaresizlikle kendimi kaldırım üzerine atılmış masalardan birinde otururken buluyorum. Düşünmeden davrandım, düşüncesizce hareket ettim.

Garsonluk ha! Buraya kadar da düştük yani Fulsen! Aferin sana!

Ben kendime kızadurayım, yakışıklı çocuk çay getiriyor. Ne içeceğimi sorsaydı da kahve getirseydi iyiydi ama yine de ikramda bulunulması güzel. Biçare gözlerle onu izliyorum, yanından geçtiği, bir şeyler konuştuğu her masaya bakıp ‘patron’un kim olabileceğini tahmin etmeye çalışıyorum.

Patron ne ya, bu devirde patron mu kaldı? İşletme müdürü, işletme sahibi, yetkili kişi ya da ismiyle Hanım/Bey gibi ifadelerden birini kullanması daha doğru olurdu.

Çayım yarılanmadan bir elinde sigara paketi diğerinde tabaksız kahve fincanı olan genç bir kadın masama yaklaşıyor. Patrondan ziyade patronun küçük kız kardeşine benziyor. Kadın gibi hanım hanımcık da oturmuyor, bacak bacak üstüne attığında dizleri birbirine değimiyor. Güneş gözlüklerini çıkartmıyor. Karşısındakinin gözlerini görmeden konuşmayı beceremem. Yine de gülümsüyorum.

Kahveyi bırak ve defol git karşımdan. Pardon, burada patron sensin değil mi? O zaman müsaadenle ben defolup gideyim. Şu köşeyi döndükten sonra ne halim varsa göreceğim.

“Merhaba, ben Fulsen.”

“Merhaba. İşi biliyor musun? Daha önce nerelerde çalıştın?”

Hiç hal, hatır sormadan direk konuya girdi. Acaba beni başından mı savmak istiyor?

“İşi iyi biliyorum. Beş yıllık tecrübem var. Zamanında Beyoğlu’nun en iyi mekanlarında çalıştım.”

“Hangileri?”

“Hepsi kapandı şimdi. Ama Sarı Kahve’yi hatırlarsınız belki?”

“Çalıştığın dükkanı kapatıyorsun yani.”

“Yok, öyle değil. Aradan çok zaman geçti de ondan.”

Dur orada, sus! Elalemin kadınına özgeçmişini mi anlatacaksın? Kapa çeneni. Bırak konuşmayı o yapsın. Zaten şu masadan kalktıktan sonra bir daha buranın önünden bile geçmeyeceksin.

“Ben arada çok başka şeylerle uğraştım. Şimdi bir kitap yazacağım, onun için zihnimi çok oyalamayacak bir işe ihtiyacım var. Garsonluk yapmayı da yapmayı seviyorum.”

Yalan söylediğimi anlamamıştır umarım. Kitap yazmak da nereden geldi aklına? Ne yapmak istediğini sormadı ki sana. Açıklama yapmana gerek yok, açıklama yapacaksın diye yalan söylemene hiç gerek yok. Derin bir nefes daha al ve gülümseye devam et.

“Öğlen on ikide çalışmaya başlayacaksın, geceleri saat on gibi kapatırız, bazen on ikiyi bulur. Yazmak için zamanın kalmayabilir.”

“Ben zaman yaratırım hiç sorun değil.”

“İyi yerlerde çalıştım diyorsun, burası oralara benzemez. Bizde iş bölümü yoktur, herkes her işi yapar. Kahve de yapacaksın, masa da sileceksin, çatal bıçak da parlatacaksın. Benim de çatal sildiğim günler oluyor. ‘Ben garsonum komi değil’ gibi kapris kompleks yapmak yok. Çok çalışırız, burası hep yoğundur ama eğlenerek çalışırız.”

“Peki, benim için uygun.”

“Burada herkes kendi işyeri gibi çalışır. Herkes her işe sahip çıkar. Bir bardak kırıldı mı herkes üzülür, Filiz Hanım’a zarar verdik diye.”

Adı Filiz’miş demek. Sonunda lütfedip ismini bağışladı.

“Peki. Ne kadar kazanacağım?”

Fena rakam değil. Ev kirasını, telefon faturasını öder. Kahve ve tütün için cebimde harçlık olur. Bir ay. Sadece bir ay çalışsam yeter. O zamana kadar zaten iş bulurum ben. Hem Salı günü mülakatım var. Özgeçmişim birinci elden verildi yönetime, ikinci görüşmeye de çağrıldım. O iş kesin olur da işte zaman alır biraz. Bir ay ancak, fazla sürmez. Sen iki yıl bankada çalışmaya tahammül etmiş kadınsın, garsonluk yapmaya mı dayanamayacaksın?

“Yarın başlayabilirim.”

Nereye başlıyorsun? Garsonluk mu yapacaksın be kadın! Yardım iste, kimsesiz misin sen? Kapı gibi dayın var, teyzen var senin arkanda. Tütünsüz, kahvesiz mi bırakacaklar seni? Tabii Luna’yı da onlar baksın diye sahiplendim ben. Okullar açılıyor, kuzenlerin tonla masrafı olacak şimdi. Bir de ben mi yük olacağım onlara? Hasta değilim ya, elim kolum tutuyor. Ne iş olsa çalışırım! Ne iş olsa? Oldu olacak evlere temizliğe git istersen.

“Yok, yarın olmaz. Ben şimdi başka biriyle anlaştım, Pazartesi o başlayacak. O olmazsa ben seni ararım. Sen telefonunu ver bana.”

Şaka yapıyorsunuz sanırım! Tüm dünya bir oldunuz, benimle dalga geçiyorsunuz…

Öncesi ve sonrası kitapçılarda…

Garson ve Mutlu – “Bir kahve ve bir de kaçış planı lütfen!”

“Bir de zahmet olmayacaksa adrese teslim rica ederim…”

Kategori:Kategorisiz

7 Yorum

  1. Bircan Bircan

    merhaba Fulsen hanım ben Bircan Muğla Fethiye de yaşıyorum normal de pek kitap okumayı sevmem. Ama sizin kitabınıza okuduğum andan itibaren çok sevdim ve keşke daha önce okusaydım dedim. Kitabı okurken çok kızıp veya çok mutlu olduğum sayfalar oldu. Mesela ruhiyi ilk başta çok sevdim ama daha sonra çok kızdım evleneceğini son anda söylemesi, beni derinden üzdü. Yani okurken ilk başta evleneceklerini düşündüm, mutlu olacaklarını, ve o mutluluktan çocukları yapacaklarını, Kader deyip geçmek mi lazım ? ben her zaman derim ki! kaderi biz kendi elimizle yazarız. Neyse bir de birşey soracağım. Ayşen bütün ekip kahvaltı yaparken nerdeydi? Ben buna takıldım. Ve DODO hayla duruyor mu ?

  2. üzgünüm üzgünüm

    fulsen şimdi nerdesin neler yapıyorsun bilmiyorum ama senin gibi yaşamak isteyenler var.2 kızımdan da biliyorum onlarda (benim için çok uzun bir süredir)3yıldır kendi hayatlarının peşindeler onlarda istanbul la başladılar büyüğü kendi başına evlendi izmir e gitti birde çocuk bekliyor kendine doğru düzgün (beslenme-temizlik-düzen) bakamazken .küçüğüm de komün hayatı yaşıyor geliri ev ihtiyaçlarına yetişmiyor kendimi köşeye sıkıştırılmış hissediyorum. sevgiler

  3. gökhan gökhan

    Niye bilmiyorum kitabı okumak istiyorum… Bloğu okuduğumda da şu cümle geçti gözlerimden “bir sus, sesini duyabileyim”
    Mutlu ol 🙂
    Gökhan

  4. nisan nisan

    yolun açık olsun …

  5. Garsonluk devam ediyor ama değil mi?

    Nerdeydi bi ara uğramak tanışmak isterim?

    Sevgilerle;

    Pelin

    • Garsonluk devam pek tabii ki 😉
      Mono Cafe, Osmanbey – Beklerim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir