İki şort iki tişörtlü hayatımla vedalaşmamın üzerinden çok geçmeden, topuklu ayakkabılarla yürümeyi yeni yeni öğrendiğim günlerden biriydi. Yüksek lisansımın ilk dönem kaydını yaptırmak için koridorları o zaman yeni, soğuk ve yabancı kokan üniversite binasına girdim. Daha önce adını duymadığımdan profesyonel çevrelerde yadırgandığım danışman hocamın ders programımı imzalaması için odasının önünde bekliyordum. Dakikalar saatlere döndü. Babaannem “alışmadık götte don durmaz” der ya zaman geçtikçe üzerime çektiğim laciler bana dar gelmeye başladı. En sonunda ceketi çıkartıp, yakayı bağrı açıp kapının önünde yere oturdum. Daha yaklaşan ayak seslerini duyup kendime çeki düzen vermeme fırsat olmadan, beyaz saçlı, hafif göbekli, ceketsiz, koyu mavi gömlekli, koridorda galetasını yiyerek yürüyen yaşlıca bir adamla karşılaştım. Dedeme benzeyen adam, koyu mavi gömleğinin daha da ortaya çıkarttığı mavi gözleriyle bana bakarak “Kerem’i mi bekliyorsun kızım?” diye sordu. Bir yandan toparlanıp ayağa kalkmaya çalışırken “Evet hocam” dedim. Kocaman bir kahkaha ile güldü ve “Çok beklersin daha” dedi.
1 Yorum"Sorgulayan yanlarını köreltmeden çağımızın ibadeti mutluluğu kendine yakıştırmaya çalışıyor.."