Doğdum. Her hangi bir yılın 365 gününün her hangi birinde doğdum. Dişlerim, pençelerim, yürüme ve kendini besleme gibi kabiliyetlerim olmadığı için ilk birkaç yılımı başkalarına muhtaç yaşadım. Sonra öğrenmeye ve seçmeye başladım. “Gençken hevesini al, tadını çıkar” dediler, ben de önüme ne geldiyse denedim. Hangi şarabı seveceğimi, kahvemi nasıl içeceğimi seçtim. Aşklar seçtim, işler seçtim, eşler seçtim. Seçtim mi, seçtim mi zannettim sorgusuna girmiyorum bile artık, zorunlu seçmelilerden bile olsa ‘ben’ seçtim işte. Başka bir şeyler de seçebilecekken bunları seçmeyi tercih ettim. En sevdiğim yönetmenleri, en sevdiğim yazarları, en sevdiğim şarkıları seçtim ve ‘ben’ oldum. Görecelik taşısa da bence güzel bir şey oldum ama 27 yaşında ölen Rock yıldızlarından biri olmadım, zaten sesim de güzel değildi. Yıldız olmama da gerek yoktu, annem gibi de 27 yaşında ölebilirdim ama ölemedim. Devam ettim.
Seçtiğim ve sevdiğim mekânlarda, sevdiğim arkadaşlarımla, sevdiğimiz müzikleri dinleyip sevdiğimiz içkilerimizi yudumlarken, bir yerden sonra hep aynı yere dönen muhabbetler yapıyorduk. Ertesi gün de bir sonraki hafta da… ‘Ben’ olabilmek için harika yirmi, yirmi beş yıl yaşa; sonra aynı ‘ben’e elli altmış yıl mahkûm kal. Niye? Bir kurulu düzenimiz olsun diye.
17 Yorum