İçeriğe geç

Hepimiz Şubat’ız.. Hepimiz Eksik..

subatŞiir okumayı ne zaman bıraktığımı düşünüyorum şu sıralar, bir de Şubat ayını…

Öksüz bıraktığım şiirler bir tarafa da aklıma Şubat düştükçe, Şaka ile Karışık filminde hâkim karşısında duran Osman kadar mağmum* ve mahzun hissediyorum kendimi. Hepimiz, hem de kaç kere, rakı kadehini masaya vururken “Bu da mı gol değil be?” diyerek boşaltmışızdır ciğerimizi… Ofsayt Osman, muhterem bir insan, sevdiğimiz bir abimizdir de filmin adının Şaka ile Karışık olduğunu ya bilmeyiz ya hatırlamayız. İşte Şubat deyince, o filmin adı kadar bir mahzunluk çöküyor üzerime.

Zamanı dilimlere bölmek, haftaya yedi gün vermek, ayların kimine otuz kimine otuz bir gün dağıtmak, kimin aklına gelmiştir acaba? Nasıl bir adaletsizliktir, Temmuz’la Ağustos’a üst üste otuz bir gün bahşederken, Şubat’a “Sen yirmi sekizle yetin” demek? Teselli ikramiyesi gibi, dört yılda bir yirmi dokuz günle avutmak onu… Şubat’ın bu mağduriyeti, Sadri Babanın da aklına düşseydi benim gibi, kesin  “Adaletine, insanlığına kurban olayım Hâkim Bey” der, başlardı Şubat’ı savunmaya. Düşmemiş demek ki…

Zaten insan durduk yere neden Şubat’ı düşünür? Hani akşam ne yiyeceğini, hayatının geri kalanıyla ne yapacağını düşünürsün düşünmesine de Şubat’ı düşünmek niye? Aralık düşse aklıma derim yılsonu muhasebesi… Olmadı Ocak, o da yeni yıl, yeni umutlar teranesi… Nisan ya da Eylül diyelim; yani her bahar olmasa da ben olacaksam baharda âşık olurum, ilk ya da son, ayrımcılık yapacak değilim ya… Her aya bir kulp bulurum da Şubat’a diyecek bir şey bulamam.

Hani bundan sonra, yılda on bir ay olmasına karar verilse, Şubat’ın iş akdi feshedilir önce. İhtiyar bir adam gibi bej pardösüsü ve fötr şapkasıyla, hiç itiraz etmeden gider muhasebeye, hesabını kestirmeye. Plüton’un artık güneş sisteminde bir gezegen olmadığının ilan edildiği gün de aynı resim gelmişti gözümün önüne. Parmakla gösterip alay eder gibi “Sen cüce gezegensin artık” dediler ya Plüton’a, biz de her yıl gözünün içine bakıp “Eksik! Eksik!” diye bağırıyoruz işte Şubat’a. Patronlar üç gün az çalışanlara aynı maaşı verecek diye dertleniyor, çalışan üç gün az harcadığını kar sayıp üç beş borç kapatacak diye ümitleniyor. Şubat’ı kim düşünüyor?

Bizler… Herhangi bir cins ismin sonuna ‘hakları’ kelimesinin getirilmediği, mevcudiyetiyle eşit bir dünya hayal edenler… Ermeni, Türk, Kürt, Alevi demeden; eşcinsel, trans demeden; kadın, çocuk, hayvan demeden; haksızlığa karşı, canı yanmamış olsa da canı yananların yanında sokağa dökülenlerin arasındaki artı birler…

Şubat’ı öyle basalım bağrımıza. Bırakalım dışarıdaki mağrur duruşlarımızı bir tarafa. Şubat’a ne kadar sarılırsak, kendi aslımızı görürüz aynalarda. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da bir şeyler eksik değil mi hepimizin hayatında? O zaman hepimiz biraz Şubat değil miyiz aslında?

Eksik yerlerimizi buruşturulmuş gazete sayfalarıyla tıkamayalım, makyaj hileleri ile kapatmayalım.

Kimseye rol yapmayalım, eksiklerimize sarılalım, onları öpüp koklayalım, Şubat’ı öpüp koklar gibi.

Mesela şiir okumaya başlayalım yeniden, hem de bıraktığımız yerden. Öksüz, yetim kalan, gözümüzün ilk değdiği şiirleri bulalım; büyütüp adam ettiğimiz üst benliğimiz utansın, yüzü kızarsın, bu şiirin ben nesini sevmişim diye. Hani bugünlerde üstatları okuyorsam da bir zamanlar “Sen içerdeyken ben… Her zamanki gibi buzdolabının kapağını ayağımla kapadım” diyen bir şiiri pek severdim, çok ağlardım dinledikçe. Dinledikçe diyorum ya şiirlere klip çekildiği kadar eski bir zamanlar işte… Üst benliğimiz utansın utanmasına da içimizdeki o güzel çocuğu mahcup düşürmeyelim, Şubat’ı düşünelim.

Ustaların adlarıyla meşhur olmuş, bir vakit sonra ifşa olmuş, şairi meçhul şiirlerin peşinden koşalım. Ben bir tane buldum mesela: “Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın” diyor bir mısrasında. O da bizim gibi eksik, baksana. Büyük imzaların altında sığıntı gibi yaşayan bu şiirleri aşağılayan bilirkişilere inat, biz hepsini sevelim.

Sokak köpeklerine selam verirken Sadri Babayı analım. Plüton’u düşünelim, uykuya dalmadan önce.

Şubat’a sarılalım. Kim bilir, belki biz de bir şiir yazarız bu ay eksik kalan yanımıza.

Tamam, her gece mutlu uyuyamayız ama olsun, insan gibi kalkarız ertesi sabaha…

*Mağmum, sf. Gamlı

BAVUL Dergi Şubat 2016 sayısında yayınlanmıştır.

Kategori:Bavul Dergi

3 Yorum

  1. […] ki yıllar sonra yeniden aklıma Şubat düşünceye dek. “İnsan durduk yere neden Şubat’ı düşünür?” değil mi? Öyle yazmıştım işte vaktin birinde, o yazılardan birinin içinde. Hatırlamak […]

  2. Barış Barış

    Şiir okumamız gerektiğini benim gibilere hatırlattıgin için teşekkürler. . Bir de Şubat i hiç öyle düşünmemiştim. .

  3. Gökçe Yılmaz Gökçe Yılmaz

    Yine yazdın… Teşekkür ederiz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

%d blogcu bunu beğendi: