Ben bu hayatta en çok dedemi severim. Çakır gözleri, tepesi açılmış, her daim traşlı, şimdilerde beyaz görünen vakti zamanının sarı saçları, her işte becerikli kocaman elleri, iki duble rakıdan sonra pembeleşen yanakları ve çapkın gülümsemesi ile gençliğinde filinta, ikinci gençliğinde dede, benim dedem… Şiir sever, tulum peyniri, börülce ve yemiş sever, Fenerbahçe’yi çok beni Fenerbahçe’den daha çok sever. Bense bu hayatta en çok dedemi severim.
Kravatını düzeltir, ceketini giyer, rozetini takar ve sokağa öyle çıkar. İzmirlidir, her zaman her yerde İzmir beyefendisidir benim dedem. Kaç yaşımda olursam olayım kedi gibi sokulup kucağına uzandığımda saatlerce sırtımı kaşır, ben seviyorum diye üşenmez günlerce eve kestane taşır. Elektrik bilir, elektronik bilir, hukuk bilir, edebiyat bilir, en taze balığı nerede bulacağını bilir ama sandığını balkona çıkartıp ayakkabı boyamayı da bilir. Dedem işte, konuşmama bile gerek bırakmadan benim içimi bilir.
*
Sabahları çok erken kalkmaz benim dedem ama üşenmeden her sabah dışarı çıkar, kahvaltı için taze ekmek, taze gazete alır. Kahvaltı etmeden güne başlamaz. Keyif çayını içerken, mutfak masasının üzerine örtü gibi serdiği gazetesini okumaya başlar. İhtiyacı varsa anneanneme yardım eder, yoksa kravatını düzeltir ve dışarı çıkar.
Yemek yapmayı çok iyi bilir ama anneannem gücenmesin diye çok yemek yapmaz. Paramın olmadığını ama harçlık da isteyemeyeceğimi bilir, ben uyurken başucuma para bırakıp gücenmeyeyim diye sabah evden erken çıkar benim dedem. Sayfiyeye gitti mi sandaletlerinin içine mutlaka merserize çoraplarını giyer ve en güzel karpuzu bulmadan asla eve dönmez.
Erik mevsimi geldiğinde bana erik alır dedem. Önce tüm manavları gezer, mahallenin en taze, en sulu, en güzel eriklerini bulur. Hemen almaz, aşağı mahalleye de iner, oradaki eriklere de bakar. Hem en lezzetlisini hem en uygun fiyatlısını bulur. Bulduğunda da işi manava bırakmaz, teker teker elleriyle seçer bir kilo eriği, kese kağıdına doldurur.
Dedem alışveriş etmez, ibadet eder. Önce cüzdanındaki para için harcadığı emeğini onurlandırır, en güzel erikleri alacak parası olduğu için şükreder. İlk önüne çıkan yerden almaz, erikleri en güzel olan manavı onurlandırır. Koklaya koklaya elleriyle tek tek seçtiği her erikte, bizim için dalından kopmuş, canından olmuş erikleri onurlandırır.
Eve geldiğinde önce içine azıcık sirke damlattığı suya koyar erikleri. İlaçlı olduğunu düşünürse iki, bazen üç su yıkar. Ben okuldan gelene kadar sular ince ince süzülür eriklerin üzerinden. Hele bir de güzel haber getirdiysem yanımda, ödül olarak iki erik kazanırım eve girer girmez. Güzel haber ya da herhangi bir haber vermesem de benim olacak erikleri… Ama sadece iki tane. Akşam yemeği bittikten sonra hep birlikte oturma odasına geçer, eriklerimizi yeriz. Anneannem önce dayımı sonra beni kayırır, en büyük en sulu olanları ve kendi hakkından da birazını bize yedirir. Erikler yenir, sohbet edilir, anneannem televizyondaki dizinin kötü kadınına laf yetiştirir, dedem gündüz okuduğu gazeteden işaretlediği bir yazıyı bize okutur, dayım “Baba ne olacak Fenerbahçe’nin hali” der. Ben eriklerimi yerken onları izlerim, gülümserim, sırtımı kaşısın diye dedemin dizine uzanırım.
*
Erik bahane. Bu, dedemin hayatımıza kattığı değerdir. Bu, dedemin bize bıraktığı en büyük mirastır. Dedem bizi, saatlerce emek verdiği erikleri yedirerek sever. Çok zengin veya çok fakir olmadık biz ama hep değerli olduk. Bir kilo eriği paylaştık ve o tabakların içinde bir tane bile çürük erik çıkmadı hiçbir zaman.
Çok değil bundan 20 yıl önce, insanların büyük mutfakları ve küçük 3 kapılı gardıropları vardı. Alışveriş merkezleri ve kredi kartlarından önce çok da uzak olmayan di’li geçmiş zamanda; emeğin, paranın, yemeğin ve paylaşmanın başka bir değeri vardı. Şimdilerde küçük mutfaklar ve odalara sığmadığı için özel odası yapılan gardıroplar var. Ve ben dönüşen bu dünyada dedemin mirasını taşımaktan; gardırobuma bir askılık daha kıyafet almaktansa, sevdiklerime koklaya kolaya ellerimle tek tek seçtiğim sebzelerle yemek yapmaktan büyük onur duyarım..
*
Anneannem bile ben en çok dayımı seviyorum zanneder. Oysa dayımı dayım gibi yetiştirdiği için, bana beni hediye ettiği için ben bu hayatta en çok dedemi severim.
keşke benimde bu kadar sevdıgım sevıldıgımı hıssettıgım dedem olsaydı 🙁 hep imrendim ve hep imrenecegım
Hey gidi İsmail Amcam! Ne mutlu ki sana; satır olabilmişsin torununa… Ne mutlu ki edebiyata not düşürebilmişsin adını… Yolun açık, ömrün uzun olsun çocukluğumun onbir çift ayakkabılı İsmail Amcası… Ellerinden öpüyorum senin ve elmalı kurabiye mimarı Ayten Teyzemin!
Neden bilmiyorum, okurken ağlamaya başladım. Mekani cennet olsun. Benim hiç dedem olmadi ama ‘deden gibi’ bir babam var ve o iyi ki hayatta dedirtti. Güzel, farklı ve en çok da içten yazıların için teşekkürler. Yirmili yaşlarında, Izmirli, Bal lı. Anlamaya sevmeye vermeye çalışan, verdikçe kazanacağını bilen ama bilmekle uygulamanin çok farkli olduğu bilen sıradan biri. Sevgililer.
senin dedeni ben dayı olarak bildim ve tanıdım..Çakma bir dayı değil kaba-dayı hiç değil..ama annemin kardeşi olarak delikanlı bir dayı olarak bildim ve tanıdım..iyi ki öyle çakır gözlü mavi bulutlu bir dayım olmuş…
Her nedense küçükken ailemin arabası yokken hatta hayalini bile süslemezken ben dayım için gazeteden araba çıkması için kupon biriktirirdim…sorduklarında bana ise..dayıma araba alacağım derdim…
Hele hele bayram gelse de ona İzmir’ in resimleriyle süslü en güzel kartpostalını atsam diye sevinirdim..Yaz tatili geldiğinde de dayına ait okul kitaplarını bir bez çuvala koyup da postayla gönderdiğinde postacının yolunu gözlerdim..O yokluk yıllarında her şeyin tadı da güzelmiş meğerse..
Birde yaz tatili gelince tuttururdum dayıma gidelim anne diye..O da kıramazdı bizlere düşerdik o uzun yollara…Kara Trenin bir an evvel kalkmasını ve bizi biran evvel dayıma kavuşturmasını arzulardık..Hey gidi günler..Ne güzel günlerdi o günler…
Mutluyum hemde çok mutlu..Güzel geniş bir ailem ve çakır gözlü çakmak bakışlı sevecen bir dayım
olduğu için.
kudret cur
beni aldın öyle bir yerlere götürdün ki sanki ben yaşamışım gibi sanki bende o zaman varmışım gibi hissettim ağzına sağlık çok güzeldi…